Tür ismi Ficus carica olan incirin hikayelerine dalacağız bugün de. Anavatanı Doğu Akdeniz ile Güneybatı Asya olan ve Kuzey Anadolu’dan kökenlenen bu meyve, Romenler ve Yunanlar tarafından Akdeniz bölgesine doğru yayılım göstermiştir. İspanyol Fransiskan mezhebine mensup misyonerler, bu meyveyi 1520 yılı dolaylarında Güney Kaliforniya’ya kadar ulaştırmış ve bu yaptıkları ulaştırma işine ise “İncir Görevi” gibi tuhaf bir isim bulmuşlar. Açıkçası o dönemki kanıtlar, İngiltere ve Çin’in de incir açısından bolluk yaşadığını göstermektedir.
İncir meyvesi veya incir ağacı İslamiyet, Hristiyanlık, Budizm, Musevilik de dahil olmak üzere birçok dünya inanışında sembolizm açısından önemli bir yere sahiptir. Örneğin döllenme, doğurganlık, barış, refah gibi olgularla bağdaştırılmıştır. Birtakım lanetlere de konu olmamış değil gerçi, birazdan değineceğiz…
Mesela İncil’de, Eski ve Yeni Ahit’te arka arkaya tekrarlanır incir hakkında yazılanlar. Bu arada bazı araştırmacılar Havva’nın yasak meyvesi olarak bilinen elmanın aslında elma değil incir olduğunu düşünmektedir. Hz. Muhammed’in de cennette en çok görmek istediği meyvenin incir olduğunu söylediği bilinmektedir. Ancak İncil’den öncesinde de incirin yetiştirildiği bilinmektedir. Sümerlerin MÖ 2500 yılına ait taş tabletlerinde incir yetiştiriciliği, incirin mutfakta kullanımı hakkında yazılar bulunması ve/veya yapılan kazılarda MÖ 5000 dolaylarının izlerini taşıyan incir ağacı kalıntılarına ulaşılmıştır. Antik Çağ’da ise Olimposluların atletizmde kazandıkları başarılarda incir ile ödüllendiridiği ise başka bir gerçek. Sanırım Antik Çağ’de yaşamalıymışız.
İncir üzerinde bulunulmuş birçok kehanet bile var aslında. Biraz lanetli ve kötü bir ağaç olarak çıkıyor karşımıza genelde. İncil’de geçen ilgili bölümlerde “Zamanların sonu, İsrail’de incirler açtığı zaman gelecek” yazmakta mesela. Birçok din uzmanına göre ise İsrail’in simgesi incir olarak kabul edilmektedir. Bu cümle genelde Kudüs şehri ile bağdaştırılmakta tabi, Kudüs uluslararası bir sorun haline geldiği zaman, zamanların sonu gelecek inancı hakim. Ayrıca İncil’de İsa peygamberin incir ağacını lanetlediği de yazmaktadır. Yazılana göre, İsa peygamber acıktığı için yakındaki bir incir ağacına yönelmiş, ancak meyve bulamayınca “Artık senden hiç kimse bir daha meyve yemesin!” demiş ve ağacı lanetlemiştir. Düşünülen şey, incir ağacının bir yalan söylediğidir. Genelde meyve veren incir yapraklanır. Ancak İsa peygamberin de yapraklanmış olarak gördüğü ağaçta meyve yoktur. Yani ağaç meyve verdiğini ilan edercesine yapraklanmış olsa da, ilan ettiği şey aslında yalandır. Kutsal Kitap’ta incir ağacı İsrail oğullarını simgelemektedir (bkz. Yeremya 24:1-8; Hoşea 9:10; Nahum 3:12). Tanrının onlardan beklediği aslında “iyi incirler”dir. Yani sevgi ile dolu olmak, doğru biri ve sadık bir olmak gibi… İsa peygamberin incirle ilgili ayetleri de İncil’de devam etmektedir.
Buna göre:
“Bir adamın bahçesinde dikilmiş bir incir ağacı varmış. Adam gelip ağaçta meyve aramış, ancak bulamamış. Bahçıvana demiş ki: ‘Bak’, ’Ben üç yıldır gelip bu ağaçta meyve arıyorum ama bulamıyorum. Onu kes. Toprağın besinini neden boşa tüketsin?” (Luka 13:6-9). İsa, İsrail ağacının sahibi olarak üç yıl boyunca meyve aradıktan sonra son kere Kudüs’e geldi. Varır varmaz tapınağa gitti, her tarafı gözden geçirerek “meyve” durumunu yokladı (Markos 11:11). Tapınakta gözüne çarpan, dua edenler yerine satıcılardı. Ertesi gün Kudüs’e dönerken meyvesiz incir ağacını lanetledi (Markos 11:12-14). Ondan hemen sonra tapınağa gidip satıcıları tapınaktan kovmaya başladı (Markos 11:15-19).
Aslında İsa peygamber ağacı lanetlerken kimi lanetlediği de açıkça ortadadır. Kendilerini Allah’a inanan (meyve veren) olarak gösteren ancak özünde inanmayan riyakar din insanlarını lanetlemiştir aslında. Çünkü gerçekte ağacın lanetlenmek için hiçbir suçu yok. Aslında İsa peygamber bu insanları lanetlemiş ve onları İsrail ağacının çok yakında kesileceği hakkında uyarmıştır bir nevi.
Bu kadar kehanet ve dini konuların arasında kaybolmamak için biraz da incir yetiştiriciliğinden bahsetmek istiyoruz:
İncir erkek ve dişi olarak iki çeşide ayrılıyor aslında. Erkek ağaçlar mayıs-haziran döneminde verdiği meyvelerin patlamasıyla, döllerini sineklere bırakıyorlar. Sineklerimiz sağolsun boş durmuyor ve gidip dişi ağaçtaki incirleri tek tek döllüyor ve biz de bu meşhur ballı, tatlı ve lezzetli incirleri yiyebilmek için doğanın doğurganlığına bir kez daha şahit olmuş oluyoruz. Bu arada koca bir tarladaki dişi ağaçları dölleyebilmek için tek bir erkek ağaç yeterliymiş.
Çiftçilerin üzerinde durduğu bir başka konu ise bu ağaçların gündüz deniz yeli, akşam ise poyraz rüzgarı istedikleri. Deniz yelinde serinleyen meyvelerin olgunlaşması daha kolay oluyormuş. Hem tarihte, hem de ilahi kitaplarda yer etmiş bu ağacın sıradan isteklerinin olmasını bekleyemezdik tabi ki.
Bu arada Türkiye’de yıllık 280 bin ton incir üretimi yapıldığını ve bu konuda dünyada ilk sırada olduğumuzu biliyor muydunuz? Gururlanmadık diyemeyiz, öyle değil mi?