Ana sayfa Okumadan Geçme Apiterapi Nedir? Faydaları Nelerdir?

Apiterapi Nedir? Faydaları Nelerdir?

518
0

Latincede arı anlamına gelen “apis” kelimesinden türetilen apiterapi, bal arısı kovanı ürünlerinin tıbbi alanda kullanımını ifade eden bir tedavi yöntemidir. Binlerce yıl önceki medeniyetlerde de kullanıldığı bilinen arı zehri tedavisi, günümüzde de artan bilimsel kanıtların ışığında geliştirilerek kullanılmaya devam etmektedir. Gelinen noktada arının sadece zehri değil, propolis, polen, balmumu gibi tüm kovan ürünleri ve bunların kombinasyonları da çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır.

Apiterapi yalnızca bir tedavi biçimi değil aynı zamanda da bir felsefedir. Einstein’ın “Eğer arılar yeryüzünden kaybolursa, insanlığın ömrü sadece dört yıl olacaktır,” sözünden hareketle, arı ile yaşam arasındaki ilişki son zamanlarda daha sıkça ele alınan bir konudur. Geleneksel uygulamaların ve tıbben son derece ileri olan antik medeniyetlerin kadim bilgilerinin bilimle harmanlanması sonucu, apiterapiye verilen önem de günden güne artmaktadır.

Apiterapi Tedavisinin Uygulandığı Hastalıklar

Apiterapi yoğunlukla fıtıklar, romatoid artrit, MS, kronik ağrılar, astım, zona, karpal tünel sendromu gibi hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra akut ve kronik yaralanmalar kaynaklı ağrıları gidermede de önemli bir semptom gidericidir.

Bal Arısı Kovan Ürünleri ve Özellikleri

Bal: Binlerce yıldır birçok kültür tarafından kullanılan çiğ bal, sadece sağlıklı bir gıda olmakla kalmaz, aynı zamanda çok güçlü bir ilaçtır. Hipokrat’tan dini kaynaklara kadar pek çok metinde kendisine yer edinmiş olan balın etkileri uzun zamandır halk arasında zaten bilinse ve kullanılsa da, son yıllarda modern bilim tarafından da mercek altındadır.

Az miktarda protein, enzimler, vitaminler ve mineraller içeren balın, anoreksiya, mide ve bağırsak ülserleri, kabızlık, osteoporoz, kronik hazımsızlık, kanama ülseri gibi hastalıkların tedavisinde kullanıldığı, aynı zamanda geniş spektrumlu bir antibiyotik görevi gördüğü bilinmektedir.

Güçlü tedavi edici özelliklerinin haricinde egzama gibi cilt hastalıklarında, kazalardan ve yanıklardan kaynaklanan yaralarda, hatta apse gibi daha derin lezyonlarda kullanılması önerilen bal, doğal bir antiseptiktir. Elbette burada bahsi geçen bal işlenmemiş ve filtrelenmemiş çiğ baldır. Yukarıda bahsettiğimiz tıbbi kullanımlara ek olarak balın sinirleri sakinleştirdiği ve uykusuzluğa yardımcı olduğu da bilinenler arasında.

Propolis: Tıpkı bal gibi propolis de çok eski zamanlardan beri kullanılan doğal bir antiseptik ve antimikrobiyaldir. Bazı kaynaklarda “Rus penisilini” olarak da geçen propolis, aslında arıların kovanlarını korumak ve enfeksiyonları önlemek için reçinelerden elde ettikleri oldukça yapışkan bir maddedir. Bu nedenle kovanın bulunduğu bölgedeki ekosisteme göre propolisin yapısı da farklılıklar göstermektedir.

1994 tarihinde Polonya’da fareler üzerinde yapılan bir çalışma, propolisin yaşlanma karşıtı özelliklere sahip olduğunu ortaya koymuştur. Propolis içerdiği antioksidanların yanı sıra, dokuları güçlendirmesiyle bilinen flavonoid içeriklere sahiptir.

Birçok ülkede propolis çeşitli yaraları iyileştirmede, kesik ve yanıklarda, akne gibi cilt sorunlarında, ağız kokusu ve diş eti iltihaplanması gibi ağız sağlığı problemlerinde, boğaz ağrısını geçirmede ve dermatit, artrit gibi hastalıklarda tedavi edici ve semptom giderici olarak kullanılmaktadır. Son yapılan çalışmalarla birlikte, arı sütü ile birlikte alındığında kemoterapi ve radyasyon terapilerinin yan etkilerini iyileştirici özelliğe sahip olduğu anlaşılmıştır.

Polen: Bilindiği gibi polen bir bitkinin erkek tohumudur ve arıların en sevdiği besinlerin başında gelir. Arılar için ciddi bir protein kaynağı olan polen, %25’lik protein oranıyla insanlar için de oldukça yaygın kullanılan bir besin takviyesidir. Ancak arılar için tek başına yeterli olurken, insanlar için ancak bir yardımcı gıda görevi görmektedir.

Son zamanlarda bu konuda yapılan bilimsel araştırmaların çoğaldığı bilinmektedir ve bu araştırmalar polenin ciddi bir anti-enflamatuar, anti-kanser ve anti-artritik özelliklere sahip olduğunu ortaya koymuştur. Varis, kolesterol, kısırlık, anoreksiya, obezite, depresyon gibi hastalıkların hem önlenmesinde hem de tedavisinde etkili olduğu bilinen polen, alerjik bünyelerde de terapötik olarak kullanılabilir. Uygulama, kişiye alerjik duyarlılık gösterdiği maddenin küçük miktarlarda verilmesi ve zamanla dozun artırılması olarak tanımlanabilir.

Arı Zehri: Bir bal arısının zehir kesesinde 0,15 ila 0,3 mg zehir bulunur ancak arı normalde bir hayvanı soktuğunda bu zehrin tamamını kullanmaz. Ancak bizimki gibi sert bir ciltle temas ettiğinde bundan ciddi anlamda etkilenir, zehir kesesi tamamen boşalana kadar tüm zehri enjekte eder ve bu durum da bal arıları için genellikle ölümcül sonuçlar doğurur. Arılar yaşlandıkça keselerindeki zehir miktarı azalır, maksimum seviyeye ulaştığı dönem, işçi bir arının ömrünün ilk iki haftasına denk gelir.

Apiterapide arı zehrinin kullanıldığı alanlara gelirsek; bu zehrin faydalarının yeni bir keşif olmadığını söylemekle söze başlayalım çünkü %88’i su olan bu berrak, kokusuz ve sıvı maddenin hastalıkların tedavisinde kullanılması çok eski medeniyetlere dayanıyor. “Tıbbın Babası” olarak bilinen Hipokrat da arı zehrini artrit ve diğer eklem rahatsızlıklarının tedavisinde kullanmıştır. Günümüzde de bu zehrin iltihabı azalttığı ve dolaşımı iyileştirerek hastalığın seyrini olumlu yönde etkilediği kanıtlanmıştır.

Arı Sütü: Arı sütü, 5-15 günlük hemşire (işçi) arıların salgı bezleri tarafından salgılanan sütlü bir maddedir ve arı larvalarının beslenmesi için üretilmektedir. Kraliçe olması kararlaştırılan larvalar haricinde diğer tüm larvalar bu besleyici sütten sadece yaşamlarının ilk üç gününde faydalanabilirler. Bir işçi arının 4-6 hafta arasında, kraliçenin ise 6 yıla kadar yaşadığı göz önünde bulundurulursa, bu sütün bileşenlerinin bu uzun yaşamda ne kadar etkili olduğu daha net anlaşılır.

Arı sütü en çok geleneksel Çin tıbbında kullanılmıştır ve günümüzde bilinen en büyük arı sütü üreticileri hala Çinlilerdir. Diğer kovan ürünlerine oranla arı sütünün iyileştirdiği hastalıkların yelpazesi çok daha geniştir. Kırıklar, astım, depresyon, yorgunluk, anksiyete, iktidarsızlık, mide ve karaciğer hastalıkları, menopoz, tansiyon, saç dökülmesi, varis gibi hastalıklar bunların arasında sayılabilir. Bununla birlikte içerdiği antioksidanlar sebebiyle, serbest radikallerin seviyesini azaltarak yaşlanma etkilerini geciktirir. Adrenal bezler üzerinde doğrudan etkiye sahip olması nedeniyle kalp ve bağışıklık sistemi için güçlü bir koruyucudur.

Günümüzde arı sütü ile ilgili araştırmalar son hızla yapılmaya devam ediyor. Son olarak Yugoslavya’da yapılan bir araştırma, günlük olarak arı sütü tüketenlerin gribe yakalanma olasılığının daha düşük olduğunu ortaya koymuştur.

Balmumu: Gerçek bir kültürel miras olan balmumu, eski toplumlarda çini yapımından gemi sanayisine, mumya yapımından mermer cilasına kadar pek çok alanda kullanılan yaygın ve çok yönlü bir malzemedir.

Avrupa kökenli Apis mellifera, Asya kökenli Apis dorsata, Apis florea ve Afrika kökenli Apis mellifera adansonii gibi bal arıları tarafından üretilen balmumu, işçi arıların 12-18 günlük dönemlerinde salgıladıkları, kendine özgü bir kokusu ve karakteristik bir tadı olan, beyaz renkli bir maddedir. Kovanda hayat şu şekilde ilerler; genç arılar larvaları arı sütü ile besledikten sonra, ikinci haftadan itibaren kovan yapım çalışmalarına katılırlar. Arının salgısının tükürük ve çeşitli enzimler eklenerek oluşturduğu bu madde, aslında olgunlaşmış balı kaplamak için kullanılır ve propolisle birlikte arılar tarafından hem kovandaki çatlakların onarılmasında hem de damızlıkları enfeksiyondan korumada kullanılır. Sonunda da bizim “petek” diye tanımladığımız, altıgen şaheser ortaya çıkar.

Balmumunun tıbbi alanda kullanımı genel olarak cilt sağlığına yöneliktir. Zengin A vitamini içeriği, antiseptik ve anti-enflamatuar özellikleri nedeniyle akne tedavisi, sedef ve egzama gibi cilt hastalıkları tedavisinde kullanılmıştır. Ancak son çalışmalar, balmumunun ağrı ve iltihap giderici etkilere sahip olduğunu ve artritin neden olduğu iltihaplanmayı önlediğini ortaya koymuştur.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here