Cumhuriyetimizin 94. yıl dönümünde, cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün yeme alışkanlıklarını, sofra kültürünü ve sevdiği yemekleri sizlerle paylaşalım istedik.
ATATÜRK’ÜN SOFRASI
İsmet Bozdağ’ın “Atatürk’ün Sofrası” isimli kitabında belirttiğine göre “Atatürk’ün Sofrası” demek, hayatının büyük bir parçası demektir. Atatürk’ün hayatında dinlenme için ayrılmış bir zaman yoktur. Uyumuyorsa, okumuyorsa, yazmıyorsa, mutlaka sofrasının başındadır, çevresindeki arkadaşları ile bir şeyler konuşmakta, bir şeyler tartışmakta, haber alıp vermekte, uygulayacağı düşüncelerine sosyal taban hazırlamaktadır. […] Atatürk, konuştuğu insanları rahatlatabilmek için sofrasına çağırırdı. İçki ve dostlukla rahatlamış insanlar, bir süre sonra fikirlerini cesaretle ortaya dökerler, bildiklerini, işittiklerini kendi görüşlerine göre değerlendirirlerdi. Bu yüzden birçok devlet, memleket, dünya meseleleri zaman zaman sofraya gelmiş, orada konuşulmuş ve hatta kararlara bağlanmıştır.
Prof. Dr. Mahmut Tezcan’ın aktardığına göre Yakup Kadri Karaosmanoğlu bir yazısında şöyle demiştir: “Atatürk’ün sofrasından hepimizin ruhunda ve dimağında nice derin, tatlı ve ibret verici anılar, yaşama ve insanlığa dair, nice değerli dersler kalmıştır.”
Atatürk’ün sofrasından kalem, silgi, kitaplar ve bir köşede de karatahta hiç eksik olmamış.
Mehmet Yaşin’in belirttiğine göre Atatürk’ün sofrası sadece Çankaya’da kurulmazdı. Dolmabahçe Sarayı’nda, Yalova’daki köşkte ve Florya Deniz Köşkü’nde de kurulan sofralar dillere destandı. Bu sofraların ana fikrini ünlü yazar Falih Rıfkı Atay şöyle özetlemişti: “Bu, bir içki ve cümbüş sofrası değildi. Dostları hatta düşmanlarıyla sohbet ve tartışma meclisiydi. Savaş ve devrim günlerinde meseleler konuşulduğu sırada hiç içmez veya pek az içerdi. Eski Osmanlı deyimiyle pek edepliydi.”
ATATÜRK’ÜN YEME ALIŞKANLIĞI
Yine Prof. Dr. Mahmut Tezcan’ın aktardığına göre Atatürk, boğazına düşkün, çok yiyen bir insan değildi. Kendisi bir konuşmasında ziyafetlerde çok yemek yenmesini tasarrufa aykırı bulduğunu ve sağlığa zararlı olduğunu söylemiştir.
Yeme alışkanlığı çok olmadığından, 1931-1935 arasında köşkün aşçılığını yapan Halit Atay’a göre kahvaltıda favori yemeği, iki yumurtalı beyaz peynirli omletti. Genellikle kahvaltısı çok sadeydi. Bir bardak soğuk ayran eşliğinde yediği bir dilim ekmek çoğu zaman güne başlaması için yeterli olurdu. Kahvaltıdan sonra koltuğuna çekilir, sigarasının eşliğinde sütlü kahvesini içerken gazeteleri okurdu. Atatürk koyu bir sigara tiryakisiydi. Günde üç pakete yakın sigara içtiği söylenir. Bu sigaralara da 15 fincan kahve eşlik ederdi.
YAĞLI FASULYE
Atatürk’ün her öğün sıkılmadan yiyebildiği yemek kuru fasulye idi. Kendi deyimiyle ise yağlı fasulye. Dolayısıyla kendisi için pişirilmiş, mutfakta her saat hazır duran bir tencere kuru fasulye bulunurdu. Kuru fasulyenin yanına tabii ki pilav tercih ederdi. Pirinç pilavıyla da bazen karnıyarık ya da bamya tercih ederdi.
ISPANAKLI BÖREK
Herkes gibi Atatürk de bir zamanlar çocuktu ve çocukluğuna dair en büyük tat ise annesi Zübeyde Hanım’ın Mustafa’sına yaptığı ıspanaklı börekti. Ara ara çocukluğunu hatırlatan bu böreğin yapılmasını isterdi ve börekle beraber mutlaka bir tas soğuk ayran içerdi.
EN SEVDİĞİ MEZE: SARI LEBLEBİ
En sevdiği içkinin rakı olduğu herkesçe malum olan Atatürk, kendisi için özel damıtılan meşe fıçıda hafif sararana kadar bekletilmiş rakıyı içerdi akşam sofralarında. Ve yanında da iyi fırınlanmış sarı leblebi.
YORGO’NUN MEYHANESİ
İsmet Bozdağ’ın aktardığına göre, Çemberlitaş’taki Tavuk Pazarı’nda bulunan Yorgo’nun Meyhanesi’ne Atatürk, Harbiye öğrencisiyken arkadaşlarıyla beraber giderdi. Yorgo’nun müşterisi olduğu için hesabı vardı ve ay başında bu hesabı kapatırdı.
1932 yılının bir yaz akşamında Mustafa Kemal arkadaşlarına tekrardan Yorgo’nun Meyhanesi’ne gitmeyi önerdi, eski günlerdeki gibi. Ama Yorgo’ya bir sürpriz yapıp onu şaşırtmak istiyordu. Dolayısıyla Yorgo’ya haber verilmeden gidildi.
Onlarca arkadaşı ve yaveri de beraberinde gelmek isteyince sadece eski ekibin aynı masada oturabileceğini diğerlerinin dilerlerse başka masaya geçebileceğini ve kendi hesabına yiyip içebileceğini buyurdu. Atatürk’ün geldiğini öğrenen halk kapının önünü kapatmıştı.
Bir saat kadar yenildi, içildi. Sonunda Atatürk ayağa kalktı. Kapıya doğru yürürken, Yorgo’ya okul günlerindeki gibi seslendi:
– Yaz hesaba Yorgo. Ay başında öderim!
Kır saçlı Yorgo hiç şaşırmadı, duraksamadan karşılığını yapıştırdı:
– Güle güle Mustafa Kemal!
Çok hoşlandı Atatürk bu karşılıktan. Kapıdan çıkıp arabasına binerken: “Vatandaş olmak ayrı bir güzellik yahu” diyordu.
Cumhuriyetimizin 94. yılı kutlu olsun!