Alexandre Dumas, Büyük Mutfak Sözlüğü’nde akşam yemeğini “yalnızca akıllı insanlar tarafından layığıyla yapılabilecek en büyük günlük aktivitelerden biri. Yemek yemek tek başına yeterli değildir. Akşam yemeğinde mutlaka derin muhabbetler olmalı. Tabakların arası şarabın yakutuyla parlamalı, tatlıların mülayim rayihasıyla dolmalı ve kahveyle gerçek bir derinlik kazanmalı.” şeklinde tanımlar.
Belki Dumas, biz sıradan ölümlüler için çıtayı son derece yükseğe koymuş olabilir. Belki de siz de Hemingway gibi “ Yemekte aşk olduğunu keşfettim, başka hiçbir yerde kalmamış olsa da…” diye düşünenlerdensiniz ve yemek yemenin başlıca bir aşk olduğunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz fakat Hemingway kadar güzel anlatamadığınızı düşünüyorsunuz.
Dumas’dan Hemingway’e, Orhan Pamuk’tan Yaşar Kemal’e dünya edebiyatında yemeğin yeri aşk kadar önemlidir desek abartmış olmayız. Hemingway bizden önce çıtayı başka bir yere taşımış zaten. Dinah Fried da bu çıtanın nerede olduğunu kendince araştırıp edebiyattaki 50 ünlü sofrayı kendi hayal gücüyle tasarlamış ve fotoğrafını çekmiş.
Alice Harikalar Diyarında
“‘Biraz şarap almaz mıydınız?’ diye sordu Mart Tavşanı, Alice’i rahatlatmak istercesine. Alice masaya bakındı, ama masada çaydan başka bir şey yoktu.”
Moby Dick
“Ama mutfaktan gelen ve insanın ağzını sulandıran sıcak bir koku beklediğimiz şeyin hiç de soğuk olmayacağını müjdeledi. Dumanı üstünde balık çorbası masaya gelince, düğüm çözülüp tatlıya bağlandı. Amanın dostlar, nasıl anlatayım size! Bu çorbanın içinde, ufak tefek ceviz boyunda deniztarakları, havanda dövülmüş peksimet tozu, incecik kesilmiş domuz pastırması vardı; ayrıca da tereyağı ve bol bol tuz, biber. Soğuk rüzgârlı yolculuğumuz iştahımızı öylesine açmış, Gueequeg çok sevdiği bir deniz yemeğine kavuşmuş ve bu çorba öyle nefis olmuştu ki, başlamamızla bitirmemiz bir oldu.”
Heidi
“Sanırım önce bir şeyler yiyebiliriz, dedi büyükbaba, ne dersin? Heidi, yatağını hazırlamaya koyulmuş ve bunun heyecanıyla her şeyi unutmuştu fakat şimdi yemek hakkında düşünmeye başlayınca korkunç derecede acıktığını hissetti çünkü o sabahki uzun ve yorucu yolculuğuna çıkmadan önce sadece bir parça ekmek yemiş ve yanında da hafif bir kahve içmişti. Sonunda tereddütsüz bir biçimde, ‘Ben de aynı şeyi düşünüyorum’ diye cevap verdi.”
Masumiyet Müzesi
Edebiyatımızın büyük yazarları da yemek yemeyi romanlarına ana konu yapmıştır. Mesela Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ndeki Kemal’i o kadar âşıktır ki aşığının evine tam 1593 kez akşam yemeğine gider ve bu sırada bulunduğu durum ve duygular kadar çeşitli yemek yer; mercimek çorbası, enginar, ayvalı hoşaf, dolma, lakerda, börek, çay ve elbet bol buzlu rakı…
İnce Memed
Ya da büyük usta Yaşar Kemal’in İnce Memed’inde, İnce Memed kuru soğanla yalı yalı tüten tarhana çorbasını içer uzun yol sonrasında. Ya da ekşi bir ayran. Yaşar Kemal öyle bir yerde, öyle bir anda, öyle bir şekilde yazar ve betimler ki, saat kaç olursa olsun, bir kuru soğanla tarhana içesi gelir insanın. Dumas’nın dediği çıtaya erişmeye gerek kalmadan.
Yemek ve Edebiyat Birlikteliği
İnsanlık var oldukça iki şey kuşkusuz var olacak. Yemek ve edebiyat. Hangisi bir diğerini besler bilemiyoruz. Nobel ödüllü Norveçli yazar Knut Hamsun’un Açlık romanı da beş parasız bir yazarın açlıkla mücadelesini anlatılır. Yemek yiyebilmek için yazmak zorunda olan yedikçe eski yazdıklarını beş para etmez bulan ancak yenisini yazabilmek için yeterli enerjisi olmadığından bir öncekinden daha kötü yazı yazan bir yazarın döngüsü belki de edebiyatla yemeğin bu iç içeliğini en iyi şekilde betimliyor. Hiçbir zaman o kadar aç ve o kadar edebiyatsız kalmamanız dileğiyle.
**Yazıda bahsi geçen 50 Ünlü Sofra adlı çalışmaya ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.