İnsanlık tarihinin başlangıcından itibaren insanların aklına gelen ilk meyvelerden olmuştur elma. Yapılan antropolojik çalışmalar ve Âdem ve Havva ile ilgili kayıtlar göstermektedir ki elma ilk insanların yemek öğünlerini oluşturan bir besin kaynağıydı. Yunan ve Roma mitolojilerine göre elma güzellik ve aşkı temsil eden bir sembol haline gelmişti. Romalıların 1. yüzyılda İngiltere’yi fethetmesi ile elma denizlerin ötesine de taşınmış oldu. Bunun yanında Eski Ahit’te bahsi geçmese de, Âdem ve Havva’nın yasak meyvesi olarak betimlense de bu meyve dünyanın her yerinde elma olarak bilinmektedir. Tabii bu meyvenin üzüm, incir, limon, kayısı olabileceğine dair tahminler de bulunmaktadır.
Yasak meyve olarak bilinen elma 12. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa’da kabul görmeye başlamıştır. Bazı araştırıcılar elmanın kötü bir şöhrete sahip olduğunu düşünmektedir: Latince’de malus olarak bilinen elma, hem elma anlamına hem de şeytan anlamına gelmektedir mesela. Bu da erken Hristiyanlık döneminde Hristiyan görüşünün içine işlemiş bir olgudur.
Yunan mitolojisinde de kendisine yer bulmuştur elma. Peleus ile Thetis’in Olimpos’ta yapılan düğününe Eris çağrılmamış, buna sinirlenen Eris altın bir elmanın üzerine “dünyanın en güzeline” yazarak ortaya atmıştır. Hera, Athena ve Afrodit’ten her biri en güzel tanrıçanın kendisi olduğunu iddia ederek elmayı almaya çalışmışlar ancak elma; Zeus’un hakem tayin ettiği Paris’in görüşüyle Afrodit’e verilmiş. Elmayı vermek için Hera, Athena ve Afrodit ile İda dağına çıkan Paris, her birinden elma karşılığında bir bağışta bulunmasını istemiş. Bunun karşılığında Hera Asya Krallığı’nı, Athena sonsuz akıl ve savaşta yenilmezliği, Afrodit ise Spartalı Helen’in aşkını vadetmiştir. Elmayı Afrodit’e vermeye karar veren Paris ise daha sonra Helen’in aşkı ile yanıp tutuşmuş. Hepimizin bildiği gibi bu aşk daha sonraları Truva savaşının patlak vermesine ve Truva felaketine yol açacaktır.
Binbir Gece Masalları’na bile konu olan elma, burada da tüm insan hastalıklarını iyileştirici özelliğiyle karşımıza sunulmuştur.
1600’lü yıllarda elma yönünü Kuzey Amerika’ya çevirmiştir. Daha önceleri Avrupalı koloniler tarafından Amerika’ya taşınmış olsa da elma henüz insanların yiyebileceği durumda değil, yabanîydi. Diğer Avrupalılar elmayı Virginia ve güneybatıya taşırken John Chapman isimli Massachusettsli çiftçi elma yetiştiriciliğini öğrenmiş ve uygulamaya başlamıştır. Onu takma ismi olan Johnny Appleseed (elma çekirdeği) ile de tanıyabilirsiniz.
Birleşik Devletler ve Kanada yavaş yavaş oturmaya başladığı dönemde, ülke toprakları üzerinde bulunan hemen hemen her çiftlikte elma yetiştiriciliği başlamıştır. Bugün beğenmeyip almadığımız elmalar o gün üretilen elmaların büyük çoğunluğunu da oluştursa, bu dönemde az da olsa yemek ve pişirmek için kaliteli elmaların üretimi de yapılabiliyordu. Kalitesi kötü olan elmalar genellikle elma şarabı yapmak için kullanılırken, güzel elmalar ise yaşam bölgelerinde insanlara sunuluyordu.
Bugün dünya çapında elmanın, tanımlanmış neredeyse 8.000 çeşidi bulunmakla birlikte, bunun 100 kadarı Amerika’da ticareti yapılmak üzere üretilmektedir.
Modern meyve bahçelerinde ve zengin humuslu toprakta yetiştiriciliği yapılan bu meyve, Amerika’da her yıl yaklaşık 8 milyar kg. üretilmektedir. Hâlâ yeni çeşitleri keşfedilmekte olan elma aynı zamanda günümüzde aklımıza kazınan birçok kelime ile bağdaşmış haldedir Örneğin; McIntosh, The Beatles, Romalılar, Spartalılar vs.
Kesin olarak söylenebilecek bir şey varsa o da şudur; elma, geçmişi ve günümüzü birleştiren en ince, iyi düşünülmüş ve zengin ayrıntılardan biridir.