Ana sayfa Genel Datça’nın 3 B’si: Bal-Badem-Balık

Datça’nın 3 B’si: Bal-Badem-Balık

43
0

Yeşilin ve mavinin en güzel buluştuğu yerlerden biri olan Datça’dayız. Ege ve Akdeniz’i kavuşturan bu yarımadanın bitmek bilmeyen güzellikleri sadece plajlarından, denizinden veya Knidos antik kentinden ibaret değil. Gerek yörede yapılan tipik Ege usulü zeytinyağlı yemekleri, gerekse birbirinden güzel otlarıyla karşımıza çıkıyor Datça. Burası o kadar bereketli ki 3000 yıl önce Dorlar buranın kokusunu Trakya’dan almışlar ve gelmişler. Buraya ait bir üçlü var ki, bu üçlü diğerlerinin hepsini geride bırakıyor, hatta Datça’ya ait bir diğer üçlü olan Hayıtbükü, Ovabükü ve Palamutbükü plajlarını bile. Bu üçlü bir Akdeniz klasiği olan bal, badem ve balıktan başkası değil. Tabi zeytinyağlarını ve yetişen enfes otlarını da unutmamak gerekir.

Badem Buranın Bir Numarası

Datça’nın büyüsünde toprağının yetiştirdikleri ve denizinde yaşattıkları yatmaktadır. Bölgenin en bilinen yerlerinden olan Knidos antik kenti zamanının bir tıp merkezi olarak yükselmişti. Sahip olduğu bereketli topraklar ve sular, Knidosluların sağlıklı bir hayat yaşamasında büyük bir etkendi. Bol malzemenin yetiştiği ve ulaşılabilir olduğu Datça’ya değil de başka nereye tıp okulu açılabilirdi ki? Mesela badem denilince ilk akla gelen yer Datça, çağlanın da alamet-i farikasıdır. Akdeniz’i çok seven, onun dışında başka bir yere alışamayan ve başka yerde büyümek istemeyen bademler haliyle yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlı bölgelerde hayatlarını sürdürürler.

Bahar aylarında nereye bakarsanız bakın, çağla görmemeniz imkansızdır. Zira burada sadece çağla değil, Datça, Nurlu, Kababağ, Akbadem gibi bir sürü çeşit badem de mevcut. Özellikle Akbadem, en ince kabuklusu olduğu için burada bir hayli popüler. Bir yılda neredeyse 800 ton badem ihraç edilen Datça’da, badem ezmesi de yaygın olarak kullanılır. Bademler buradaki yapılan zeytinyağlı yemeklerin sonrasında, içilen şarapların yanında ve bir yaz günü sabah serinliğinde yapılan eşsiz kahvaltıların vazgeçilmezi olarak kendini gösteriyor. Bademin Datça’daki ününün kendisinden büyük olduğu aşikar.

Şelalerinden Bal Akıyor

Ülkemiz resmen bir bal cennetidir. Gerek Doğu Anadolu’nun yüksek bereketlerinde, gerekse Batı Anadolu’nun narenciye esintili yamaçlarında arıcılık oldukça faaldir. Yükseltinin eksik olmadığı, dağların denize dik uzandığı Ege Bölgesi’nin kıymetlisi Muğla, genel hattıyla tepelik bir bölgeye yayılmış ve haliyle rakımı fazlasıyla seven arılar burada işlerini severek yapmaktadırlar. Türkiye arıcılığının lokomotifi olan Muğla’da tam tamına 7 buçuk milyon arı kovanı bulunmaktadır. Ula, Köyceğiz, Datça, Marmaris ve Fethiye’de üretilen balların namı bütün ülkeye yayılmış olsa gerek. Hele ki Datça’da insanların kışın bile denize girebildiği harika bir iklim, buradaki bitkilere de iyi bakıyor.

Bu sayede zengin bir flora oluşmuş, çiçekten, narenciyeye, karakovandan pirene, keçiboynuzundan, çama ve kekiğe kadar birçok çeşit ile ballar üretilmektedir. Bir badem cenneti olan Datça’da haliyle badem çiçeğinden üretilen ballar da çok rağbet görmektedir. Özellikle Muğla ormanlarından kavanoza akan çam balı bu yörelerde en bilinen ve en tüketilen balıdır. Aynı zamanda şarap üretiminin de yaygın olduğu Datça bağlarında badem ile karamelize edilmiş ballı şaraplar, kesinlikle denenmesi gereken, bölgenin henüz popülerleşmemiş bir harikasıdır. Zira burada harikalardan öte bir şey yok.

Denizlerin Lezzeti Balık

Datça üç değil, üç buçuk tarafı denizlerle çevrili bir diyar. Datça’nın bulunduğu Bozburun yarımadası neredeyse bir ada kadar denizin içine sokulmuş bir kara. Buranın sadece toprağı, ormanı bereketli değil, denizin mavisinden doğanın sunduğu en leziz hazineler çıkmakta. Böylesine enfes bir yerde balıkların da etrafında yaşamaktan fazlasıyla zevk aldığı Datça gerçek bir balık cenneti. Aynı zamanda burada meyhanelerden de geçilmiyor. Birer Akdeniz klasiği olan Palamutlar ve Barbunların yanı sıra Akyalar, Lopalar, Kel mercanlar ve enfes kalamarlar Datça’da akşam sofralarının vazgeçilmezleri.

Hele ki, Datça’ da yetişmiş zeytinlerin yağında gezdirilmiş, bahçelerinde güneşle büyümüş limonların suyunun uğradığı salata ve mezeleri, yine Datça’nın balıklarıyla birleşince samanlık seyran oluvermekte. Buraya uğrayan ve balık kültürü zayıf olan insanlar bile balık sofralarının lezzetine hayran kalıyorlar. Datça’nın meşhur plajı olan Palamutbükü, denizindeki yoğun palamutlardan ötürü zamanında namını her yere salmış ve bu adı almış. Elinizi sallasanız bir balık lokantasına gelmemek mümkün değil. Burada balık, öğünlerin en alışılagelmiş ürünü olmuş.

Badem ve bal bizlere ne kadar Datça’yı anlatıyorsa burada günbatımında yağına ekmek banılan balıkların da Datça’ya tesiri en az diğerleri kadardır. O üçlüden bir tanesi olmazsa Datça’nın sofrası anlatılamaz ve tadına varılamaz. Daha doğrusu, Ege’nin en meşhur yemek üçlüsü hafızalardan ve dillerden eksik kalır. Dolayısıyla Datça, Datça olmaktan çıkar. Datça sadece masmavi denizi, altın sarısı plajları, denize uzanan yemyeşil ormanlarıyla veya havasıyla değil, Akdeniz doğasının en hakiki ürünlerini soframıza getirişiyle güzelleşiyor. Günümüzden 4000 yıl önce burada yaşamış ve buranın ilk yerlisi olan Karyalılardan tutun Spartalılara, Fenikelilerden tutun Türklere kadar herkes bu lezzetlerin sevdalısı olmuş. Kısacası Datça kendine ait tüm güzellikleriyle bir bütündür.

Datça ve ona dair damak tadımızı güçlendiren ürünleri anlattığımız yazımızı, Halikarnas Balıkçısı olarak nam salmış Cevat Şakir’in Datça ile alakalı söylediği güzel bir söz ile noktalamak isteriz:

“İklim tam insan boyundadır, sıcağı da soğuğu da insan tahammülünü aşmaz. İklimi paltoyla, sobayla ya da yelpazeyle düzeltmeye gerek yoktur.”

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here