Ana sayfa Genel Filmlerden Hafızalara Kazınmış Yemek Sahneleri

Filmlerden Hafızalara Kazınmış Yemek Sahneleri

501
0

Yemek masası, hangi kültüre ait olursa olsun bireylerin sosyalleşmesi açısından önemli bir platform. Yedinci sanatta da bu durum yönetmenler tarafından sıkça kullanılıyor çünkü yemeğin hem yapım aşaması hem de toplu olarak yenilen yemekler birleştirici olduğu kadar, izleyicinin karakterleri daha yakından tanıması ve empati kurabilmesi açısından da oldukça önem taşıyor. Ülkelerin gastronomi kültürlerini de tanımamıza olanak sağlayan yemek sahneleri, özellikle Türk sinemasında belirli bir döneme kadar bir burjuvazi eleştirisi olarak kullanıldı. Ancak son zamanlardaki örneklere bakıldığında, yemek kültürünün aktarılması konusunda Türk sinemasının da atağa kalktığını söyleyebiliriz.

Issız Adam (Çağan Irmak, 2008)

Kendi restoranı ve seçkin bir yemek kültürü olan Alper ile çocuk kostümleri tasarlayıp diken güzel Ada’nın arasında filizlenen aşk hikayesini konu alan Issız Adam’ı izledikten sonra canı havuçlu kek çekmeyen yoktur sanıyoruz. Yemek yapan kişi karizmasına bolca yer verilen filmin belki de en can alıcı cümlesini içeren sahne, izleyicilerin daha çok “Yaprak sarma sahnesi” olarak adlandırdığı o meşhur sahnedir. Filmi izleyen pek çok kişi için yaprak sarması artık sadece bir yemek olmaktan çıkmış, ayrılıkla ve gözyaşıyla özdeşleşmiştir.

Inglourious Basterds (Quentin Tarantino, 2009)

Bir tatlı, aynı zamanda bir intikam yemeği olabilir mi? Eğer yönetmen Tarantino ise, evet!

***Spoiler içerir***

Bir Nazi’nin ve bir Yahudi’nin aynı masada yemek yedikleri sahnede, masaya “Strudel” isimli tatlının gelmesiyle birlikte gerilim gittikçe artar. İnancı gereği et ve süt ürünlerini birlikte tüketmeyen Yahudi, karşısındaki Nazi’den kimliğini gizleyebilmek için üzerinde kaymakla servis edilen tatlısını bitirmek zorundadır. Sahne yönetmenin tam da amaçladığı gibi ağır ağır ve rahatsız edici bir şekilde ilerler ve biz lezzetli olduğu her halinden belli olan bir tatlının aynı zamanda nasıl bir işkenceye dönüşebileceğini deneyimleme imkânı buluruz.

The Godfather (Francis Ford Coppola, 1973)

Coppola’nın The Godfather serisinin hemen hepsinde yemek çok önemli bir yer tutuyor ancak özellikle ilkinde en azılı suçlu olan Clemenza’nın, Baba’nın yani Don Corleone’nin oğluna verdiği makarna sosu tarifi filme damgasını vurmuştur.

***Spoiler içerir***

Baba’nın adamları bir evde saklanmaktadırlar ancak bütün bu keşmekeşin içinde soğukkanlılıkla önlüğünü takıp makarna yapan ve yaparken de aşk konusunda öğütler veren Clemenza, aynı zamanda The Godfather hayranları tarafından da ezbere bilinen o ünlü lafını söyler:

“Sosa sarımsak koymak her babayiğidin harcı değildir, çünkü herkes sarımsağın miktarını ayarlamayı beceremez.”

Clemenza’nın “Sicilya Usulü Makarna Sosu”nu denemek isteyenler için tarif aşağıda:

Zeytinyağının üzerine ince kıyılmış sarımsak, domates rendesi ve salça konur. Önceden pişirilmiş köftelere bir bardak kırmızı şarap ve bir kaşık da şeker eklenir ve tahta kaşıkla yaklaşık 20 dakika karıştırılır.

Soul Kitchen (Fatih Akın, 2009)

“İşi gücü bırakıp kendime ait küçük bir kafeterya ya da restoran açmak istiyorum.”

Cümle bir yerlerden tanıdık geldi değil mi? Fatih Akın bu filminde işte bu bilindik hayalden yola çıkmış ve Almanya’nın sanayi bölgesindeki bir hangarda kısıtlı imkanlarla açılan bir restoranın sahibinin başına ne dertler açabileceğini ince ince işlemiş. Adından da anlaşılacağı gibi aslında bu bir yemek filmi, yemekler filmin genelini ele geçirmiş durumda. İzlerken hem acıkacak hem de çok eğleneceksiniz.

Marie Antoinette (Sofia Coppola, 2006)

Ekonomik olarak oldukça kötü bir dönemden geçen Fransa’da yoksul halk, Düşes Marie Antoinette’in “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” sözü üzerine ayaklanır. Hepimizin bildiği bu tarihi olayın anlatıldığı filmin teması mutsuz bir evlilik ve depresyon olsa da, filmi izleyenlerin aklında rengarenk makaronlar, leziz pastane ürünleri ve gösterişli sofralar kalıyor.

Chocolat (Lasse Hallström, 2000)

Aynı isimli bir romandan uyarlanan 2000 yapımı filmde, kızıyla birlikte Fransa’nın tutucu bir köyüne yerleşip burada bir çikolata dükkanı açmaya karar veren genç bir annenin, köylü üzerinde yarattığı etki anlatılıyor. Başta yeni ve farklı olan her şeye gösterdikleri dirençten Juliette Binoche’un hayat verdiği karakter de nasibini alır ancak çikolataların renkli ve neşeli dünyası zamanla herkesi içine çekecektir. Sadece izlerken bile kilo aldırabilme özelliğine sahip filmin bonusu da Johnny Depp.

Ratatouille

Mutfak ve fare! Aynı cümle içerisinde geçmesi pek çoğumuzun tüylerini ürpertmeye yetiyor da artıyor değil mi?

Fransız mutfağının en sevilen yemeklerinden olan Ratatouille, bu kez eğlenceli bir animasyon olarak karşımıza çıkıyor. Bir Fransız restoranında yaşayan sevimli fare Remy aşçılık hünerlerini gösterirken, orada gösterilen tariflerin çoğunu denemek isteyeceksiniz.

Meet Joe Black (Martin Brest, 1998)

Brad Pitt kılığında ete kemiğe bürünen Azrail’in insan olmayı ve dünyevi olayları deneyimlemesinin konu alındığı filmde yemek sahneleri olmadan olmazdı elbette. Özellikle Azrail’in fıstık ezmesini ilk deneyişi ve sonrasında film boyunca elinden fıstık ezmesi kavanozunun düşmeyişi, aradan geçen 20 seneden sonra bile hala hatırlanan önemli detaylardan.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here